29 Nisan 2014 Salı


5 Şubat 2014 Çarşamba


Amerikan ordusunun yürüttüğü Nuh Projesi korkunç bir felaketle sonuçlanmıştır. İnsanlık virallerin hüküm sürdüğü vahşi bir dünyada var olma mücadelesini sürdürmektedir.

Projeye dahil edilen 12 denekten yayılmış virüsü durdurmanın tek yolu, onları bulup ortadan kaldırmaktır. On İki’yi yok etmek, takipçilerini de yok etmek anlamına gelecektir. Birbirlerinden kopmalarından beş yıl sonra Hiçlikten Gelen Kız Amy, Peter, Alicia, Michael, Hollis ve diğerleri yeni, acımasız bir düzenin kurulduğu karanlık bir dünyada güçlerini birleştirip On İki’yi alt etmeye çalışacaklardır.      

On İki, soluk soluğa okunan, temposu 
hiç düşmeyen destansı bir roman… 


Stoneybridge, herkesin birbirini tanıdığı İrlanda’nın batı kıyısında küçük bir kasaba. Chicky Starr, rüzgârlı Atlantik Okyanusu’na bakan kayalıklar üzerinde eski bir malikâneyi alıp orayı otel yapmaya karar verdiğinde, herkes onun deli olduğunu düşünür. 
Ama Chicky kararlıdır ve yeğeni Orla ile arkadaşının oğlu Rigger’ın yardımıyla,  “Küçük Bir Kış Masalı” adını verdiği; sıcak, konuksever bir ev ile kilometrelerce uzanan bir kumsal, kayalıklar ve yabanıl kuşlar, uzun yürüyüşler, doğayla baş başa, huzurlu bir tatil vaat eden otelini açar.
Sonrası artık umut etme ve hayata tutunma öyküsüdür; hem Chicky, hem de konukları için… 

Maeve Binchy, Amerika’da star hayatından sıkılan ünlü bir oyuncuyu, hayallerinin peşinden gitmek yerine aile şirketinin başına geçen bir İsveçliyi, müstakbel kayınvalidesiyle tatil yapmak zorunda kalan bir hemşireyi, tanık oldukları ölümlerin etkisinden kurtulamayan bir doktor çifti, yeni emekli olmuş huysuz bir öğretmeni, altıncı hissiyle geleceği gören bir kütüphaneciyi kışın bir haftalık tatilde bir araya getiriyor ve bize “Her hayat bir roman” dedirten muhteşem bir öykü sunuyor. 


“Ermeni meselesi”, yalnızca Türkler ile Ermeniler 
arasında yaşanmadı. 

İngiltere’nin Ermeniler vasıtasıyla yürüttüğü faaliyetlerin 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlar ortaya çıkarmasının Türk-İngiliz ilişkilerinde gerilime yol açtığını ortaya koyan kitap, Ermenilerin bu gerilimli ilişki sonucunda nasıl bir siyasi faktöre dönüştüğünü inceliyor. Meselenin, Osmanlı Devleti’nin son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki siyasi etkilerine değinen çalışmada ağırlıklı olarak İngilizlere ait arşiv materyalleri ve bilgilerine yer veriliyor. 

“Birinci Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında Ermeniler ile ortaklık içinde bulunan İngilizlere ait belgeler ve bilimsel çalışmalar önem kazanmaktadır. Dolayısıyla Ermeni iddialarına esaslı bir cevap bulunabilmesinin yolu İngiliz arşiv materyallerine ciddi bir şekilde müracaat gibi görünmektedir.”

Önce radyo vardı… Ajans haberleri o zaman hayatımıza girdi.
Saatler radyoya göre ayarlandı…
Eğlence programlarının yanı sıra radyo tiyatrosu, köylü saati kazındı hafızalara…
Sonra televizyon geldi…
Hepimizi büyüledi ve kısa sürede vazgeçilmezimiz oldu… 
Evler daha bir şenlendi, siyaset arenası daha bir kızıştı…
Darbe yapmak isteyenler önce radyo ya da televizyon binasını ele geçirmeyi hedeflediler; bildirilerini duyururlarsa darbeyi gerçekleşmiş saydılar…
Bu arada tabii ki dürüst ve bağımsız yayın yapmaya çalışan gazeteciler vardı ki, her iktidar onların özgürlük alanını biraz daha kısıtladı.
İşte o gazetecilerden biri olan Zeki Sözer, TRT’de geçirdiği 12 yılın öyküsünü kaleme aldı. 
TRT’nin her iktidar döneminde özerkliğini biraz daha kaybettiğini vurgulayan Zeki Sözer, halkın sesi olması gereken bir kurumun nasıl iktidarların sözcüsü haline getirildiğini gözler önüne seriyor. Acısıyla tatlısıyla, özverili çalışanlarıyla tek kanallı televizyon dünyasını anlatıyor. 

“Annemle birlikte İstanbul defterdarının odasına çıktık. Annem kâğıdı defterdara uzatırken ağlamaya başladı. Defterdar da ağlıyordu. ‘Madam, sizi anacağız. Siz İstanbul’un tuzu biberiydiniz, sizleri bir gün gelecek çok arayacağız’ dedi.” 

1964 yılında Kıbrıs sorununda gerginliğin artması karşısında, kendini aslen “İstanbullu” hisseden bir azınlık topluluğu “diplomatik koz” olarak değerlendirildi ve İstanbul Rumlarının bakiyesi olan küçük cemaatin 40 bin ferdi bir çırpıda sınır dışı edildi. 

Türkiye ve Yunanistan arasında 1930 yılında imzalanan dostluk ve barış antlaşmasının feshedilmesiyle başlayan bu sürgünün sonucu İmroz ve Bozcaada’nın Türkleştirilmesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması, bugün bile hâlâ tartışma konusu olan Rum malları olarak bilinen gayrimenkullerin el değiştirmesi oldu. 

İstanbul rengini, kokusunu, mozaiğinin bir parçasını kaybetti.

Rıdvan Akar ile Hülya Demir, bir kaybedişin trajik hikâyesini anlatıyorlar İstanbul’un Son Sürgünleri’nde. Dönemin gazetelerinde çıkan haberler, Meclis konuşmaları ve o dönemin tanıklarıyla yapılan röportajlarla zenginleşen kitap, yazarlarının deyimiyle  “toplumsal hafızamızın yeniden tazelenmesini” sağlayacak.


Usta gazeteci-yazar Saygı Öztürk, “Milli orduya kumpas kuruldu” açıklamasıyla yeni bir boyut kazanan, yankıları, tartışmaları, sarsıntıları sürmekte olan Balyoz Davası’na hukuki, siyasi ve insani açılardan bakıyor. Davadan hüküm giyenlerin açıklamalarına, iç dünyalarına ve yakınlarının sıkıntılarına ilişkin de çok şey barındıran Balyoz’da Kumpas, adaletsizlik iddialarının yoğun olarak dile getirildiği bu sansasyonel davanın bilinmeyenlerini gözler önüne seriyor, çok sayıda Balyoz hükümlüsünün mektubuna yer veriyor.  

–Hangi hâkime, “Ankara’dan emir var. Bu askerlerin içerde tutulması isteniyor. Dört beş yıl kalır, sonra çıkarlar” dendi. 

–“Mahkeme salonunda başıma taş atılsa bile…” sözünün sanık yakınlarıyla ilgisi ne?

–“Önceden yazılmış kararlar, flaş-bellekle getiriliyordu” ve sonra ne oluyordu?

–“Tahliye kararı verenlerden hesap sorulacak” tehdidi kime yönelikti? 

–“Ne zaman çıkacağımı bilmiyorum ama nasıl çıkacağımı biliyorum” 
diyen hükümlü kimdi? 

“Saygı Öztürk bu kitabında özellikle Balyoz Davası’nın bilinmeyenlerini açıklıyor. Ortaya adeta belgelerle dolu bir macera romanı çıkardı. Okuyunca göreceksiniz, hepsi doğru, hepsi gerçek.” 

Emin Çölaşan

Alerjik bronşit ve astım iki farklı hastalık mı?
Alerji/astım büyüdükçe geçer mi? 
Alerjinin tedavisi var mı? 
Dilaltı aşı tedavisi nedir? 
Çocuklar güçlü bir bağışıklık sistemi için nasıl beslenmeli? 

Çağımızın hastalıklarından biri olan alerjinin görülme sıklığı her geçen gün biraz daha artıyor. Yeşil alanlardan uzakta, aşırı hijyenik ortamlarda büyüyen ve kötü beslenen çocukların hastalığa yakalanması neredeyse kaçınılmaz. Peki ne yapmalı?
Prof. Dr. Yonca Tabak Çocuklar ve Alerji kitabında beslenme düzeninde ve çevresel etkenlerde yapılacak birtakım değişikliklerle alerji sorununun aşılabileceğini vurguluyor. Ayrıca alerji karşısında kendini çaresiz hisseden anne babalar için güncel  alerji tedavileri ışığında yepyeni bir ufuk açıyor. 

Güçlü bir bağışıklık için sağlıklı beslenme önerileri ve
alerjik çocuklara özel tatlı ve hamur işi tarifleri de
bu kitapta!

her şey başka türlü olabilirdi halbuki...

Sevda Sürgünleri, büyük bir gazetenin Yazı İşleri’nde başlayan ve intiharın kıyısına doğru yavaşlayan tuhaf bir aşkı anlatıyor. Bir ay kadar süren sürmeyen, aslında bir türlü başlayamasa da mükemmel bir şekilde bitmeyi başaran bir aşk bu. O kadar kitap okumak, o kadar film izlemek, bu konularda işin teorisini yapacak kadar kafa patlatmak hiçbir işe yaramıyor çünkü. Zaten edebiyatın, bilimin, felsefenin kime ne faydası dokunmuş ki bugüne kadar?

“güzelliği ve gülümsemesi yetmiyormuş gibi bir de edebiyattan anlıyordu, derinlikli metinler ve şiirler yazıyordu.

hiç değilse inkâr etmiyordu edebiyatın varlığını.

oysa bu kez inkâr eden ben olacaktım ve en masum hakikatlerin bile kanla yazıldığı bereketli topraklarda yapayalnız kalacaktım.”

Gözleri bağlı ben… Zincire vurulmuş ben... Köşede, ellerim arkadan kelepçelenmiş, bir sandalyeye bağlı, dilime bir 
cerrah iğnesi batırılırken ben…
Tutsaklık insana bir şeyler yapar. Ne kadar aşağılık bir hayvan olabileceğinizi gösterir. Hayatta kalmak ve bir gün öncesine göre daha az acı çekmek için nasıl da her şeyi 
yapabileceğinizi gösterir…

Çocukluk arkadaşları Sarah ve Jennifer için dünyayı güvenli kılmanın tek bir yolu vardır. “Asla yapılmayacaklar listesi” oluşturmak ve bu listeye sonuna kadar uymak. Uçak kazaları, doğal afetler, hastalıklar, tecavüz… Hepsinden kaçınmanın mümkün olduğuna inanırlar.  Üniversiteye başladıklarında odalarının başköşesine asarlar listeyi. Ama bir gün listenin önemli bir kuralını ihlal ederler. Sarah kendine geldiğinde bir mahzendedir, çırılçıplak soyulmuş ve ayak bileğinden duvara zincirlenmiştir. Ve yalnız değildir. Orada bir deri bir kemik, çıplak, yanındaki duvara zincirli iki kız daha vardır, ama Jennifer ortalarda yoktur. Ve onları kaçırıp bu mahzene kilitleyen adam acı verme yöntemleri konusunda çok “rafine” 
ve incelikli tekniklere sahiptir!

Koethi Zan’ın hakları 20 ülkeye satılan, CBS tarafından filme çekilecek olan romanı Asla Yapma bir sayfadan diğerine soluğunuzu tutarak geçeceğiniz müthiş bir psikolojik gerilim romanı. Okurken tıpkı başkahramanın kendisi gibi, rahatsız edici bir fikre, suçun felsefesi üzerine bugüne dek söylenmiş en kafa karıştırıcı o cümleye tosladığınızı hissedeceğiniz bir kitap:


Kurban her zaman suçludur!